19. yy’da Zafer Caddesi (Rumca adıyla Fardi Sokak) Urla tarihi kent merkezinin önemli ticari arterlerinden biri haline gelmiştir. Yerleşimi kuzey-güney aksında geçen Akpınar deresi, Köprübaşı mevkiinde Zafer Caddesi’ni de ikiye ayırır. Bağcılık ve zeytincilikle uğraşan Türk nüfusu derenin doğu yakasında, ticaretle uğraşan Rum nüfusu ise batı yakasında yerleşmiştir. Cadde, dükkanların sıralanageldiği bir çarşıdan farklı olarak, dükkan ve depo yapıları arasında konutların varlığıyla karma bir kullanım birlikteliğinin zenginliğini yansıtmaktadır. Özellikle batı yakasındaki yapıların ticari uğraşın getirisi olarak daha özenli malzeme ve işçilikle inşa edildiği gözlemlenmektedir. (Şengün, 2007)
Günümüzde “Hiç Lokanta ve Tadım Atölyesi”nin yaşantısına ortak olduğu yapı da yüzyıl başında üzüm deposu olarak kullanılmış yapılardan biri. Ancak yolda gördüğünüz hangi Urlalı’ya sorsanız yapının “ne olduğu” hakkında farklı bir şey söyleyecektir. Zafer Caddesi’nin Filiz Sokak ile kesiştiği köşede konumlanan bu yapı, doksan yaşın üzerinde bir Urlalı için Madam’ın “gelinlik ve abiye giyim mağazası”dır. Eğer rastgeldiğiniz kişi altmış yaşlarındaysa size gençliğinde filmler izlediği “Eski Sinema Salonu”ndan bahseder. Aynı yapı, kırk yaşlarında biri için “Bilardo Salonu”, otuz yaşlarında bir diğeri için ise “Kahvehane”dir. Daha gençler bu yapı için “metruk bina” derler, kapısında kilit, mahallelinin çöpünü kıyısına köşesine bıraktığı binalardan. Bir dönem koyunların, keçilerin “dam” olarak kullandığını bilen söyler ama bodrum katında “horoz dövüşleri” yapıldığını çok da işitmezsiniz, tanıdık değilseniz.
Bina birbirine dik olarak konumlanan iki kütleden oluşmakta. Ana kütle Zafer Caddesi üzerindeki kısa kenarında basık kemerli ve yaklaşık 4x4 m. girişe sahip, 7.00x16.65 m. boyutlarında, 7.65 m. yüksekliğinde asma katlı bir tek mekan. Ana kütlenin ardında, çatısını ve döşemelerini yitirmiş yalnızca taş duvarları ayakta kalmış 5.80x23.40 m. boyutlarında ve 6.70 m. yüksekliğinde ikinci bir kütle mevcut.
Yıllar içinde bunca işlev değişikliği ve her yeni işlevin getirdiği kontrolsüz müdahaleler yapıyı oldukça yormuş. Taş duvarlardaki yer yer açığa çıkmış ahşap elemanlar neredeyse tamamen çürümüş. Ana kütlenin ahşap döşemesi üzerine bilardo salonu olarak kullanımı sırasında farklı zamanlarda iki katman halinde dökülen beton, ilerleyen yıllarda döşemenin esnemesine neden olmuş, bunun üzerine bodrum katta destekler oluşturulmuş ancak bu da ahşap döşeme ve kirişlerin zarar görmesine engel olamamış.
Çatıda volta döşeme üzerinde yer alan makaslar doğal koşullardan hasar görerek yıkılmış, sinema kullanımı sırasında giriş cephesinin tuğla ile örülerek perde haline getirilmesiyle yan cepheye alınan seyirci girişi ve ana caddeye bakan köşede açılan boşluk nedeniyle duvarlar birbirinden ayrılmış, tüm bunların sonucu olarak volta döşemeye ait kirişlerin mesnetlerinden kurtularak bina içine düşmesiyle, hem çatı hem zemin kat döşemesinde çökmeler oluşmuş.
Rölöve çalışmaları sırasında, giriş cephesinde kapı boşluğunu, yan cephede ise pencereleri çevreleyen andezit söve taşlarında yüzeysel çatlaklar ile kısmi kayıplar, taş duvarlarda özellikle sonradan açılan boşaltmaların çevresinde derin yapısal çatlaklar ve açıkta kalan köşede ciddi bir hasar gözlenmiş, Filiz Sokak cephesinde izleri okunabilen fugalı sıva büyük oranda dökülmüştür. Her iki cephede 6.15 m. kotunda devam eden süslemeli silmenin yerinde kalan 55-60 cm.lik kısmı, tespit ve ölçüm çalışmaları sonrasında, 2012 bahar aylarındaki orta şiddetli depremde tamamen düşmüştür.
Yapısal elemanlarda gözlenen ağır hasardan dolayı restorasyon sürecinde ilk adım, köşe bağlantıları kaybolmuş ve harcı bağlayıcı özelliğini yitirmiş kagir duvarların onarılarak bir dış kabuk olarak korunmasına, yeni yapılacak çatı ve döşemelerin kütlenin içine yerleştirilecek bir çelik strüktür tarafından taşınmasına yönelik güçlendirme kararları olmuştur.
Bu süreçte, yapı dış kabuğunun özgün haline en yakın biçimde restore edilmesi için ön cephe zemin kat ve yan cephe bodrum ve birinci katlarda yer alan özgün kapı ve pencereler söve taşları ile birlikte korunmuş, ancak zemin ve bodrum katlarda binanın sinema ve kahvehane olarak kullanıldığı dönemlerde işlevsel gereksinimlerle oluşturulmuş açıklıklar, mevcut kagir örgü ile bağlantıları yer yer duvar içi çelik kuşaklarla desteklenerek kapatılmıştır.
Yapının içine yerleştirilen yeni çelik karkas, bodrum kat zemin kotunda taş duvarların iç yüzeyi boyunca oluşturulan betonarme temel hatıllarına oturtulmuş, ve çatı kotuna kadar yükselerek, özgün boyut ve konumlarında yenilenen volta döşeme kirişleriyle sonlandırılmıştır.
Taşıyıcı özelliğini büyük ölçüde kaybetmiş olan özgün duvarlar, onarım çalışmaları sonrasında bu çelik karkasa düzenli aralıklarla bağlanarak eski dış kabuğun yeni çelik çerçeve ile birlikte çalışması sağlanmış ve hidrolik kireç harcı ile derz onarımları yapılmıştır. Böylece yüzkırk yıllık süreçte birçok farklı kullanımın yapı üzerinde yarattığı yıpranma, yapısal olarak giderilmiştir.
Sürecin en başından itibaren yapıyı “Lokanta ve Tadım Atölyesi” olarak sahiplenen Hiç Zeytinyağı’nın yerellik, doğallık ve sadelik üzerine kurulu anlayışı, iç mekan kullanımına yönelik tasarım kurgusunun oluşturulmasında da etkili olmuştur. Yeni işlevin gerektirdiği tüm bileşenler, kendisi de mimar olan işverenin tanımladığı konsept kapsamında uygulamaya geçirilerek, yeni işleve yönelik düzenlemelerin tamamı sade ve doğal malzemelerin basit detaylarla biraraya gelmesiyle oluşturulmuştur. Kalıcı, yapıya tutunan elemanlardan olabildiğince kaçınılmış; iç bölme duvarlar, duvar kaplamaları, sabit oturma elemanları ve mobilyaların tamamı çelik karkas elemanlara geçme detaylarıyla bağlanmış, neredeyse iliştirilmiştir. Bu yaklaşımla, yeni işlevin yapı içinde yapıya dokunmaksızın varolması, gelecekteki potansiyel kullanımlar için de geniş bir esneklik sunmaktadır.